COVID-19 salgınının hemen ardından, küresel ölçekte eşi görülmemiş sosyoekonomik zorluklar ortaya çıktı; ve bunlara hükümet tarafından zorla kapatmalar, hükümet yolsuzluğu, eşitsizlik ve iklim değişikliğine karşı artan kızgınlık da eklendi. Yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde salgının ekonomik maliyetinin 16 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Değişmekte olan uluslararası sosyoekonomik sistemlerle, politika yapıcılar, ekonomistler ve gelecek tahmincileri bir sonraki adımda ne olacağı konusunda şaşkın halde kalmış durumdalar. Bu yazıda 2021 yılı için üç tahminde bulunuyorum.
Geçtiğimiz on yılda, hiç olmadığı kadar sosyal çalkantı ve siyasi ayaklanma yaşandı. 2019’da 110’dan fazla ülkede protestolar vardı: ve bunlar eşitsizlik (#metoo ve siyah hayatlar önemlidir (BLM) hareketleri), iklim değişikliği ve Hong Kong’da yaşanan devletin vatandaşların yaşamını daha fazla baskı altına alma olaylarıyla bağlantılıdır. 2020’de, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da ırkçı topluluklara ve hükümetin dayattığı kapanmalara karşı yapılan polis şiddetine ilişkin kitlesel hükümet karşıtı protestolar ortaya çıktı. Bununla birlikte, hükümetin dayattığı kapanmalardaki artıştan bu yana bu hoşnutsuzluk hareketleri bastırıldı, ki bu endişe vericidir çünkü Sigmund Freud’un ünlü iddiası gibi, “ifade edilmeyen duygular asla ölmez. Sadece diri diri gömülür ve sonradan korkunç şekilde tezahür ederler.” Şüphesiz, ifade edilmeyen duygular iltihaplanır ve Capital Hill saldırısında gördüğümüz gibi, sonunda genellikle daha aşırı şekillerde ortaya çıkar.
Tahmin 1: 2021 devrim yılı olacak
Bir G20 hükümeti devrilene kadar, hükümet dayatmalı sert COVID-19 kapanmaları, daha büyük çapta bir sosyal çalkantı ile karşılaşacak. Herhangi bir devletin sosyal çalkantı içinde bulunmasına ilişkin büyük bir korkuyla, dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, sosyal çalkantıyı bastırmak ve otoritelerini korumak için katı önlemler almışlardır. Örneğin Financial Times, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) Çin’de medyayı ve polis protestolarını stratejik olarak sansürlediğini bildirdi. Kitlesel hükümet gözetimi de dâhil olmak üzere değişen derecelerde benzer yaklaşımlar başka ülkelerde de kullanılmaktadır ve kullanılmaya devam etmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, eski Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) analisti Edward Snowden’ın 2013’teki bilgi kaçırma faaliyetleriyle açığa çıkan hükümet gözetimi, mahremiyet hakları ihlalinin büyüklüğüne örnek oluşturdu. Snowden belgelerinde, ABD hükümeti tarafından yürütülen kitlesel gözetim örnekleri yalnızca ABD içindeki yerel halkı değil, aynı zamanda yurtdışındaki yabancı uyrukluları ve hükümetleri de içeriyordu. Bu mahremiyet endişeleriyle uyumlu olarak, dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, yalnızca vatandaşların hareketlerini izlemekle kalmayıp aynı zamanda cep telefonu verilerini ele geçirmek için dijital temas izleme teknolojilerini (mobil uygulamaları şeklinde) piyasaya sürüyorlar. New York Times, birçok rejimin pandemiyle pek ilgisi olmayan ve muhtemelen pandemi bittikten sonra da feragat etmeyecekleri yeni güçler elde etmek için bu fırsatı kullandığını bildirdi. BM insan hakları uzmanları, halka baskı ihtimaline dikkat çekmek maksadıyla, hükümetleri vatandaşlarının insan haklarını aşındırmak için acil pandemi önlemlerinden yararlanmamaları konusunda uyardılar. Bu sorunların bir sonucu olarak, hükümete olan güven tüm zamanların en düşük seviyesinde duruyor ve salgın ortaya çıktığından beri, konuştuğunuz hemen herkesin “gerçekten devam ettiğini” düşündüğü bir teorisi var.
Tahmin 2: Üst düzey bir hükümet yetkilisinin yabancı bir hükümete karşı resmi bir suçlamaya yol açacak salgınla ilgili ek bilgileri ifşa etmesi
Güveni yeniden tesis etmek için, bir G20 hükümetinden, Snowden davasına benzer şekilde, üst düzey bir ihbarcının virüsü bir biyokimyasal savaşta yabancı bir devletin ürettiğine dair “kanıt” sağlamak için kullanılması bekleniyor[1]. Biyokimyasal savaş yeni bir fenomen değil. İngiliz sömürgecileri tarafından Kanada’nın yerli halkına çiçek hastalığına yakalanmış battaniyeler verirken kullanıldı. Bu eylem, yerel bir salgında birçok ölüme neden oldu.
[1] Şüpheli kanıtların, Irak’ın kitle imha silahlarına (KİS) sahip olduğuna karar verirken Bush yönetimi tarafından kullanıldığına dikkat etmek gerekir. Bu kanıt, ABD Hükümeti’nin 2003’te Irak’a savaş ilan etme kararının arkasındaki gerekçeydi. Daha sonra bu silahların Irak Hükümetine ait olmadığı tespit edildi.
2016 ABD başkanlık seçimleri sırasında meydana gelen uluslararası kartel anlaşması nedeniyle ABD hükümeti, işlerine müdahale eden yabancı kuruluşlara karşı hassastır. 2019’un sonunda, ABD-Çin ticaret savaşının başlamasından iki yıl sonra, COVID-19 Çin’den çıkarak tüm dünyaya yayıldı ve kitlesel sosyoekonomik yıkıma neden oldu. Neredeyse yirmi yıldır Çin karşıtı propaganda yapılmasına rağmen, kısmen sanayileşmiş ülkelerden Çin’e imalat istihdamının aktarılmasına ve şimdi de aktif ticaret savaşına bağlı olarak – ABD başkanı, virüsü Çin’in ürettiğini öne sürdü. Ağustos 2020’de Forbes, ABD Ordusu için bir doktor ve biyo-savunma uzmanı olan Dr. Mark Kortepeter ile bir röportaj yayınladı ve Kortepeter röportajı COVID-19’un bir biyolojik silah olarak bazı “arzu edilen” özelliklere sahip olduğunu, ancak muhtemelen askeri amaçlar için yeterli olmadığı şeklinde sonuçlandırdı.
Bu resmi suçlama, Amerika Birleşik Devletleri’nde milliyetçiliği canlandırmaya ve toplumsal huzursuzluğu azaltmaya odaklanan “onlara karşı biz” zihniyetini tetikleyecektir. Bu yaklaşım, ABD hükümeti tarafından yaklaşık bir yüzyıldır kullanılmaktadır. Spesifik olarak, ABD hükümeti, vatandaşların korkması ve ona karşı korunması gereken bir “düşman figürü” nü sürekli olarak resmetmiştir. Yirminci yüzyılda düşmanlar şunlardı: Almanlar, Ruslar, Komünistler, Japonlar ve Orta Doğulular. Yirmi birinci yüzyılın başlarında vatandaşlar, İslami teröristlerden korkmaya programlandı. Bu durumlarda hükümet, vatandaşların yabancı düşmanlara karşı tek koruyucusu olarak konumlandırılır.
Çin’in bu suçlamaları reddetmesi beklenmesine rağmen, COVID-19’u biyokimyasal bir silah olarak kullanmasının dört olası nedeni vardır:
A. Çin ekonomisinin otuz yılın en düşük seviyesine yavaşlamasına neden olan ve endüstriyel üretimi on yedi yılın en düşük seviyesine gerileten ABD-Çin ticaret savaşına misilleme yapılması. Ciddi bir ekonomik yavaşlamanın sosyal çalkantının potansiyel bir nedeni olabileceğini öngördüğü için bu ekonomik durum, Çin rejimi için stratejik öneme sahiptir. Pekin’in kaygısının çoğu, 2019’dan 2020’ye kadar Hong Kong’da kitlesel sosyal çalkantı yaşanması ve bu da rejimin bugün devam eden önemli yerli ve uluslararası zorluklara neden olmasından kaynaklanıyor.
B. ABD hükümetinin Hong Kong protesto hareketine, Tibet halkının haklarına ve Tayvan’ın uluslararası haklarına verdiği desteğe misilleme. Her üç konum da Pekin için stratejik öneme sahiptir.
C. Pandemi, ABD’de ekonomik yıkıma ve kitlesel sosyal çalkantıya neden oldu. Büyüklüğüne bağlı olarak, bu durum, ABD hükümetinin ordularının bir kısmını, Çin için son derece stratejik öneme sahip Güney Çin Denizi gibi önemli uluslararası alanlardan, yerel bölgelere yeniden konuşlandırmasına neden olma potansiyeline sahiptir. Bu tahminle tutarlı olarak, 2021 Capital Hill isyanlarına karşı koymak için ABD hükümeti Ulusal Muhafızların desteğini çağırdı.
D. Son yıllarda Pekin, kaynaklarını üretim ekonomisinden hizmet temelli ekonomiye kaydırmaya odakladı. Hizmet tabanlı çalışanları uzaktan çalışmaya zorlayan salgınla birlikte, dijital göçebeler ve uzaktan çalışanlarda bir artış görüyoruz. Bu, kuruluşların uluslararası çalışanları işe alabildikleri ve dünyanın herhangi bir yerinden uzaktan çalışmalarına izin verdikleri uluslararası bir işgücü piyasası yaratmıştır. 20 yıl önce başlayan Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’dan Çin’e imalat istihdamının aktarılması gibi, yönetim ve personel pozisyonlarını uluslararası işgücü piyasasından ve özellikle Çin’den almaya başlayan organizasyonlar için önemli maliyet tasarrufları vardır.
Tahmin 3: Evrensel temel gelir
Hong Kong protestolarında gördüğümüz gibi, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanlar isyan etmeye daha istekli. Bu aklımızın bir köşesinde dururken, nüfusu yatıştırmak, sosyal huzursuzluğu azaltmak ve hükümete olan güveni yeniden tesis etmek için bu yıl bir evrensel temel gelir açıklanacak. Bunu yaparak, vatandaşlar parasal destek için hükümete giderek daha fazla bağımlı hale gelecek ve bu bağımlılığın bir sonucu olarak isyan etmeye daha az istekli hale gelecektir.